ERDİNÇ BABACAN
1940 yılında Gümüşhane'nin Torul ilçesinde doğdu. İlk ve orta eğitimini bu ilçede tamamladı. 1958 yılında İstanbul Beyoğlu Ticaret Lisesi'ni, 1962 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Endüstriyel İşletmecilik Bölümü'nü bitirdi.
Uzun yıllar ticaret ve sanayi ile uğraştı.
"Nasreddin Hoca'yı Nasıl Bilirdiniz?" isimli 197 fıkra içeren kitabını Nisan 2006 da yayınladı. Bu kitabını şubat 2007 den itibaren www.nasreddinhocafikralari.com adlı sitesinde okuyuculara bedelsiz olarak sunmaktadır. Bastıracağı kitaplarını da bu sitede okuyucuya sunmak arzusundadır.
Mevlid-i Şerif'in Açıklaması Şiirle Anlatımlar ve Düşünce boyutundan...
Müellif: Süleyman Çelebi + Erdinç Babacan
Dizgi – Tashih Erdinç Babacan
Baskı – Cilt Avcı Ofset Matbaacılık
Ocak, 2008
Eserin tüm hakları Erdinç Babacan’a aittir, Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
ISBN 978-975-00723-1-4
Yayımcı: ERDİNÇ BABACAN Telefon:(0216) 378 07 37 Faks:(0216) 378 13 11 Orhanlıyolu C. No.28 Kurtköy / Pendik / İstanbul
Mevlid-i şerif'in açıklaması
ÖNSÖZ
Bismillâhirrahmanirrahiym Süleyman Çelebi <Vesîlet-ün Necât> adı ile ilk defa mevlid-i şerif'i yazmıştır. Bursa'da Ulucami'de imam iken bir vaizin “Peygamberler arasında fark gütmeyiz” mealindeki ayet-i kerimeden, “Bütün peygamberler aynı büyüklüktedir” anlamını çıkarması ve söylemesi üzerine, sözlerinin “peygamberliklerine inanmak” açısından doğru, ancak dereceleri açısından yanlış olduğunu, “Ulü-l azm peygamberler ile diğerlerini bir tutmamak” gerektiğini ve "Efendimizin maka-mının hepsinden üstün olduğunu" açıklamak üzere Vesîlet-ün Necat adlı kitabını yazmıştır. Süleyman Çelebi hicri 780 yılında Bursa'da vefat etmiştir.
Süleyman Çelebi, Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizi anlatan bu eseri ile, mü'minlere bilgi ve ışık sunarak, ilâhi nizamı anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan bu kitabı, bütün müslümanlar zaman zaman, kur'an tilâveti ile beraber okutarak bilgilerini tazelemekte ve çoşmaktadırlar. Zaman içinde, kullandığımız Türkçemizin çok hızlı değişmesi sebebiyle, eski metinleri ne yazık ki tam olarak anlayamıyoruz. Hatta bazen anladığımızı zannettiğimiz kısımlarını dahi, sözcüklerin o günkü anlamları ile, bu günkü Türkçemizdeki anlamlarının biraz farklı olması dolayısı ile tam olarak anlayamıyoruz. Sık sık, bir bölümünü dinlemekte olduğumuz Mevlid-i Şerifin açıklamasının yararlı olacağını düşünerek, bu eseri hazırladık. Erdinç Babacan Şubat 2007
MÜNÂCAT ALLÂH – ADIN BÖLÜMÜ Kelime-i tevhidi söyleyelim. Lâ ilâhe illallah diyerek Rabbimizin bir olduğunu, mülkün ve tüm vücudun onun olduğunu, ortağı olmadığını söyleyelim. (Mefhar-i Mevcûdat, Hazret-i Fahr-i Âlem Muhammed Mustafa râ Salâvât.) Kâinatın kendisi ile iftihar ettiği, bütün âlemlerin kendisi ile şeref bulduğu Hazret-i Muhammed Mustafa'ya salâvât getirelim. Allâh adın zikr edelim evvelâ, Vâcip oldur cümle işde her kula Evvelâ Allâh'ın adını analım, söyleyelim. Herhangi bir işe başlamadan evvel her kulun Allâh'ın adını anması vâciptir. Biz de bu zikrimizi yapalım ve bismillâhirrahmanirrahiym diyerek bu vazifemizi yerine getirelim. Allâh adın her kim ol evvel ana Her işi âsân ide Allâh ana Bir şeye, bir işe başlamadan evvel kim Allâh'ın adını anarsa, yâni besmele ile işine başlarsa, Allâh o kişinin her işini kendisine kolaylaştırır. Allâh adı olsa her işin önü Hergiz ebter olmaya ânın sonu Allâh adıyla başlanan bir iş asla kuru ve verimsiz olmaz. Her nefeste Allâh adın de müdâm Allâh adıyle olur her iş tamam Kendini , her fırsatta Allâh'ın adını daima anabilmeğe alıştır. Çünkü Allâh'ın adıyla ancak her iş tamam olabilir. “Besmelesiz başlanılan bir iş görünüşte tamam olsa bile, ecir ve sevabı açısından meydana gelen bir eksikliğinin olduğunu unutmamalıyız. Kalp atışlarımızı kulağımızla dinlersek, biz istemesek de kalbimizin Allâh – Allâh dediğini duymaktayız.” Bir kez Allâh dise aşk ile lisan Dökülür cümle günah misl-i Hazan İnsan bir defa aşk ile "Allâh" dese bütün günahları sonbahar yapraklarının ağaçlardan döküldüğü gibi dökülür. İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen Her murâda erişür Allâh diyen Allâh'ın temiz, pak ismini anan, zikr eyleyen kendisi de pak olur. Saflaşır, temizlenir. Allâh O kişiyi isteklerine eriştirir. Aşk ile gel imdi Allâh diyelim Derd ile göz yaş ile âh idelim İçtenlikle ve coşku ile gelin şimdi Allâh diyelim. Gafil zamanlarımız için, üzülerek, ağlayarak üzüntümüzü ve pişmanlığımızı belirtelim. Ola kim rahmet kıla ol pâdişah Ol kerîm-ü ol rahîm-ü ol ilâh Belki bu yakarmamız karşılığında, O çok acıyan, bağışlıyan, ikramlar eden ilâhımız, mülkünün tek padişahı yaradanımız bize rahmeti ile tecelli eder. Birdir Ol, birliğine şek yokdurur Gerçi yanlış söyleyenler çokdurur Allâh birdir. O'nun birliği konusunda hiç bir şüphe yoktur. Buna rağmen yanlış söyleyen birçok kişilerin olduğunu da görmekteyiz. Cümle âlem yoğ iken ol var idi Yaradılmıştan ganî cebbâr idi Yıldızlar, güneşler, dünyalar hiçbiri yok iken Allâh vardı. Allâh cc Hiçbirşeye benzemez. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. İstediğini yapar. O her şeye gücü yetendir. Var iken ol, yok idi ins-ü melek Arş-ü ferş-ü ay-ü gün hem nüh felek Allâh cc nin ezelî ve ebedî varlığı vardır. O var iken, ne zâhir, ne bâtın, ne evvel, ne âhir, ne insanlar, ne melekler, ne yeryüzü, ne günler, ne aylar, nede dokuz felekler vardı. Sun' ile bunları ol var eyledi Birliğine cümle ikrar eyledi Bunları allâh cc yaratarak var etti. Yarattıklarına "Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?" diye sorunca, yarattıklarının hepsi "evet sen bizim Rabbimizsin, birsin, eşin benzerin yoktur." dediler. Kudretin izhar idüp hem ol Celîl Birliğine bunları kıldı delil Sonsuz büyüklükteki güç ve kurdetini âlemleri yaratarak gösteren O Celil Allah, bütün bunları birliğinin delili olarak bizlere de göstermektedir. "Ol" dedi bir kerre, var oldu cihan "Olma" derse, mahv olur ol dem heman Allâh cc yaratmayı istediğinde sadece "Ol" diye emretti. Ve bu emirle tüm kâinat yaratıldı. Meydana geliverdi. Eğer kâinatı yok etmek isterse O' nun bir tek "olma" emri ile anında bütün varlık âlemi yok olur. Yıldızlar, galaksiler, güneşler, dünyalar ve bütün mevcudat, hepsi bir iğnenin ucu kadar küçülüp yok olur. Ne külü nede bir başka izi kalır. Açığa çıkacak olan şey, ilk yarattığı nur ve müthiş bir enerjidir. Bâri ne hâcet kılavuz sözü çok Birdir Allâh andan artık Tanrı yok Konuyu anlatabilmek için çok uzun sözlere artık pek ihtiyaçta yok. Allâh birdir, O'ndan başka Tanrı yoktur. Haşre dek ger denilirse bu kelâm Nice haşr ola, bu olmaya temam Kıyamete kadar bu konu anlatılsa ve zikre devam edilse, kıyamet olsa bitse yinede bu konunun anlatılması bitmez. Pes Muhammed'dir bu varlığa sebep Sıdk ile anın rızasın kıl talep Allah cc ilk olarak, Resulü ve habîbi Muhammed'in nurunu yarattığını ve O nurdan da güç ve kudreti ile âlemleri yarattığını bildiriyor. (Atomların yapılarını ve kuantum fiziğini incelersek bunu açıkça görüyoruz.) Allah cc "ya habibim, seni yaratmasaydım, âlemleriyaratmazdım" demektedir. Varlık âleminin yaratılmasına sebep olan sevgili peygamberimizin, sadakatla ve aşkla rızasını isteyelim. Ey azizler, işte başlarız söze Bir vasiyyet kılarız illâ size Ey değerli kardeşlerimiz, size ömrünüz boyunca tutmanızı istediğimiz değerli bir öğüdü sunuyoruz. Ol vasiyyet ki derim her kim tuta Misk gibi kokusu canlarda tüte Bu vasiyetimizi tutanların, canlarından, vücutlarından Resulü Ekremin misk gibi kokusu duyula. Hak-Teâlâ rahmet eyleye ana Kim beni bir düa ile ana Allah cc, bu vasiyeti tutanlara rahmeti ile muamele ede. Onların da, beni bir dua ile anacaklarını umuyorum. Her ki diler bu düada bulunan Fâtiha ihsan ede ben kuluna Bazı arkadaşlar diyorlar ki; bu duada bulunanlar, elbette senin (Yâni Süleyman Çelebi hz nin) ruhuna fâtihalar göndereceklerdir.
NUR'UN İNTİKALİ BÖLÜMÜ
Hak Teâlâ çün yarattı Âdemi Kıldı Âdem'le müzeyyen âlemi Hak teâlâ yarattığı âlemleri, Âdem AS ve soyu ile, yâni insanoğlu ile ziynetlendirdi. Süsledi, değerli etti. Âdem'e kıldı feriştehler sücud Hem ana çok kıldı ol ıssı-cud Âdem'e Allâh'ın emriyle melekler secde ettiler. Âdem'e Allâh cc pek büyük, pek cömert olarak birçok lütuflarda bulundu, ikramlarda bulundu. Mustafa nurunu alnına kodu "Bil habibim nurudur bu nur" dedi Âdem AS mın alnına bir pırıltı, bir nûr yâni ışık yerleştirdi ve bu pırıltı son olarak göndereceğim, habîbim'in, severek yarattığım, Muhammed Mustafa'nın pırıltısıdır dedi. Kıldı ol nur anın alnında karar Kaldı anın ile nice rûzigâr O nûr, Âdem AS'mın alnında nice günler devamlı olarak kaldı. Sonra Havva alnına nakletdi bil Durdu anda dahi nice ay-ü yıl Sonra bu nûr Âdem AS dan çıkarak Havva annemizin alnında parıldamağa başladı. Ve Havvâ annemizin alnında nice yıllar ve aylar parıldadı. Şît doğdu, ana nakletdi buğur A'nın alnında tecelli kıldı nur Şît AS doğduğunda bu nûr, Havvâ annemizin alnından çıkıp, Şît AS mın alnında parıldamağa başladı. Erdi İbrahim-ü İsmail'e hem Söz uzanur ger kalanın der isem Bu nübüvvet nuru böylece alından alına naklolarak İbrahim AS'ma ve İsmâil AS'ma ulaştı. Hepsini sayarsak sözümüz çok uzayacak. İş bu resm ile müselsel muttasıl Tâ olunca Mustafa'ya müntekil Bu şekilde, silsileden silsileye fasılasız olarak intikal ede ede, peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya ulaştı, intikal etti. Bu nurun son durağı, ezelde sahibi olan kişide kaldı ve başkasına intikal etmedi. Geldi çün ol rahmeten lil'âlemîn Vardı nur anda karar etti hemin Çünkü; âlemlere rahmet olarak yaradılan ve gönderilen, nûr'un esas sahibi gelmişti. Nûr da hemen O'nda karar kıldı. Kim umarsa nar-i duzahdan necat Mürsel-i mümtaz için versin salat Kim cehennem ateşinden kurtulmak istiyorsa, İnsanlara örnek olarak seçilip yaradılıp gönderilmiş olan o üstün şahsiyet için salât etsin. (Salâtü selâmlarımız, bizi, habîb-i Kibriyâ'nın tanıdığı, bildiği yâni yakını eder. Onun için çokca salâvat getirmemizi Allâh dostları bizlere öğütlemektedir. Peygamberimizin sevgisini kazanabilmenin ne büyük değeri olduğunu anlamamız, idrak etmemiz çok önemlidir.)
VİLÂDET BÖLÜMÜ
(PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU) (Şefîul'usâti fî yevmil'arasât, Hazret-i Ahmed-ü Mahmûd-ü Muhammed Mustafâ râ salâvât) Âmine hatun Muhammed anesi Ol sadefden doğdu ol dür danesi Saf, pâk ve sedef gibi temiz bir kadın olan, Âmine hatundan, inci tanesi gibi çok değerli bir bebek "Muhammed" doğdu. Çünki Abdullahdan oldu hamile Vakt erişti hefte vü eyyam ile Âmine hatun Abdullâh'dan hamile kaldıktan sonra, haftalar ve günler tamamlanarak doğum vakti geldi. Hem Muhammed gelmesi oldu yakin Çok alâmetler belürdi gelmedin Doğum yaklaştıkça birçok belirtiler, alâmetler görülmeğe başladı. Ol Rebîûl evvel ayı nicesi On ikinci gice isneyn gicesi Rebîûl evvel ayının ortalarına doğru, onikinci pazartesi gecesiydi. Ol gice kim doğdı ol hayrül beşer Anesi anda neler gördü neler İnsanların en hayırlısı o gece doğarken, Annesi neler, ne fevkalâde şeyler gördü. Dedi gördüm ol habîbin anesi Bir acep nur kim, güneş pervanesi O sevgili bebeğin annesi, "bir ışık gördüm ki güneş onun etrafında dönüyordu" dedi. Berk urup çıkdı evimden nâgehan Göklere dek nur ile doldu cihan O ışık, şimşek gibi çakarak evimden yükselip dışarıya çıktı. Göklere kadar her yer ışıkla, nûr ile doldu. Gökler açıldı ve feth oldu zulem Üç melek gördüm elinde üç alem Gökler açıldı ve karanlıklar yok oldu. Elinde bayrakları olan üç melek gördüm. Biri meşrik, biri mağribde anın Biri damında dikildi Kâ'benin Meleklerden biri doğuda, diğeri batıda, diğeri de Kâ'benin damında dikiliyordu. Bildim anlardan kim ol halkın yeği Kim yakin oldu cihana gelmeği Meleklerin hallerinden, gelişlerinden anladım ki, o halkın en üstününün dünyaya gelmesi yakınlaştı. İndiler gökden melekler sâf sâf Kâ'be gibi kıldılar evim tavaf Gökten bölük bölük, sıra sıra melekler indiler. Kâ'be'yi tavaf eder gibi evimi tavaf ettiler. Etrafında döndüler. Kâ'be savt etdi o demde nâgehan Dedi doğdu bu gice şems-i cihan Kâ'be ansızın dile gelerek, bu gece cihanın güneşi doğdu diye seslendi. Geldi hûriler bölük bölük buğur Yüzleri nurundan evim doldu nur Bundan sonra hûrîler kısım kısım geldiler. Hûrîler'in yüzlerinin nûrundan evim, odam aydınlandı. Hem hava üzre döşendi bir döşek Adı sündüs, döşeyen anı melek Melek sündüs adlı bir döşeği havaya serdi. Döşedi. Çün göründü bana bu işler ayan Hayret içre kalmış idim ben heman Apaçık bir şekilde gördüğüm bu işler karşısında hayretler içinde kalmıştım. Yarılıp divar çıkdı nâgehan Geldi üç hûri bana oldu ayan Odamın duvarının ansızın yarıldığını ve içeriye üç hûrinin geldiğini gördüm. Bazılar derler ki ol üç dilberin Asiye’ydi biri ol meh peykerin Bazıları derler ki o üç dilberden biri, ay gibi parlak yüzlü Âsiye’ydi. (Firavunun karısı Hz. Âsiye) Biri Meryem hatun idi aşikar Birisi hem hûrilerden bir nigar Birisinin Meryem hâtûn olduğu apaçık belliydi. Diğeri de hûrilerden, güzel bir hûri idi. Geldiler lutf ile ol üç mehcebin Verdiler bana selâm ol dem hemin O ay yüzlü üç misafirim lütfedip geldiler ve bana hemen selâm verdiler. Çevre yanıma gelip oturdular Mustafa'yı birbirine muştular Etrafıma gelip oturdular ve Mustafa'yı birbirlerine müjdelediler. Dediler oğlun gibi hiç bir oğul Yaradılalı cihan gelmiş değil Dediler ki, cihan yaratılalı beri bu çocuk gibi hiçbir çocuk dünyaya gelmiş değildir. Bu senin oğlun gibi kadr-i cemil Bir anaya vememiştir ol Celil Bu senin oğlun gibi güzel, değerli ve itibarlı bir çocuğu. O büyük, Ulu Allah'ım hiçbir anneye vermemiştir. Ulu devlet buldun ey dildar sen Doğiserdir senden ol hûlk-ı hasen Ey sevgili hanım, sen çok büyük, ulu bir devlet buldun. Senden "dünyaya iyi ahlâk ve güzellikleri getirecek" evlât doğmaktadır. Bu gelen <<İlm-î ledün>> sultanıdır Bu gelen tevhîd-ü irfan kânıdır Bu doğan çocuk, Allah'ın izni ile gizli olan şeyleri açarak gösteren, Allah'ın sırlarını öğretebilenlerin sultanıdır. Bu çocuk ilim sahiplerini tevhid akidesine götürenlerin esas kaynağıdır. İrfan cevheri ile tevhidi öğretecektir. Bu gelen aşkına devreyler felek Yüzüne müştakdürür ins-ü melek Dünyalar, güneşler, yıldızlar ve galaksiler bu gelen aşkına dönmektedirler. İnsanlar ve melekler onun yüzünü görmek arzusundadırlar. Bu gice ol gicedir kim ol şerif Nur ile âlemleri eyler lâtif Bu gece o kadar şerefli bir gecedir ki, onun nuruyla âlemler daha nâzik olurlar. Bu gice dünyayı ol cennet kılar Bu gice eşyaya Hak rahmet kılar Bu gece Allah cc her şeye rahmet nazarıyla bakar, dünyayı cennet gibi yapar. Bu gice şâdân olur erbab-ı dil Bu giceye can verir eshab-ı dil Bu gece gönül erbapları sevinirler. Bu geceyi gönül sahipleri ihya ederler. Boş geçirmezler. Rahmeten lil'âlemîndir Mustafa Hem şefial müznibindir Mustafa Mustafa âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Hem de günahkâr müslümanların da şefaatçisidir. Vasfını bu resme tertib etdiler Ol mübârek nuru tergib etdiler Doğan çocuğun özelliklerini bu şekilde sıralayarak anlattılar. O mübarek nûru böylece rağbetlendirdiler, değerlendirdiler. Âmine der çü vakt oldu temam Kim vücude gele ol hayrül enam Âmine insanların en hayırlısı'nın doğum vaktinin geldiğini anladığını söylüyor ve, Susadım gayet hararetden kati Sundular bir cam dolusu şerbeti Doğum sırasında, ateşinin yükselmesinden dolayı çok susadığını, ve kendisine bir bardak dolusu şerbet sunulduğunu söylüyor. Şerbeti karşımda tutdu hûriler Bunu sana verdi Allâh dediler Şerbeti önüme getiren cennet kızları, "bunu sana Allah verdi" dediler. Kardan ak idi ve hem soğuk idi Lezzeti dahi şekerde yok idi Bu şerbet kardan beyaz, soğuk ve çok lezzetli idi. Şekerden de lezzetliydi. (Biliyorsunuz Mekke şehri her zaman çok sıcak bir iklime sahiptir. Buz dolabının icadından evvel bir bardak soğuk içeceğin değerini düşünebiliyor muyuz?) İçdim anı oldu cismim nura gark İdemezdim kendimi nurdan fark Şerbeti içince vücudum ışık gibi oldu. Öyle ki kendimi ışıktan ayırd edemiyordum. Geldi bir akkuş kanad ile revan Arkamı sığadı kuvvetle heman Bir beyaz kuş kanatlarını yavaş yavaş çırparak uçup yanıma geldi. Hemen, gelirgelmez sırtımı kuvvetle sığadı. Doğdu ol saatde ol sultan-ı din Nura gark oldu semavat-ü zemin O anda doğum gerçekleşti. Dînin sultanı doğdu. Yer ve gökler nûrla, ışıkla doldu, aydınlandı.
Sallû Aleyhi ve Sellimû teslîmâ Hattâ tenâlû cenneten ve naîmâ
(Burada selât-ü selâm ve ara duası yapılıyor.)
MERHABA BÖLÜMÜ (Hoş geldiniz bölümü, kısmı)
Yaradılmış cümle oldu şadüman Gam gidub âlem yeniden buldu can Bütün yaradılanlar (ki dünyalar, ağaçlar, dağlar, sular, hayvanlar, yıldızlar ve insanlar, cinler vs.) hepsi neşelendiler. Sevindiler. Üzüntülerinden kurtuldular ve âlemler yeniden canlandılar. Cümle zerrat-ı cihan idüb nida Çağrışuben dediler kim merhaba Kâinatın, Cihan'ın bütün zerreleri dile gelerek hoşgeldin diye seslendiler. Merhaba ey al-i sultan merhaba Merhaba ey kân-ı irfan merhaba Hoşgeldin ey büyük sultan hoşgeldin, Hoşgeldin ey ilim ve irfanın kaynağı hoşgeldin. Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba Merhaba ey derde derman merhaba Hoşgeldin, ey gizli ilimleri bilen, hakkı batıldan ayırabilen hoşgeldin. Hoşgeldin, ey dertlerin ilâcı, hoşgeldin. Merhaba ey bülbül-i bağ-ı Cemal Merhaba ey âşina-yi Zü'l-Celâl Hoşgeldin, ey güzel bahçelerin bülbülü. Hoşgeldin, ey Azamet, izzet ve heybet sahibi Cenâb-ı Hak'ı bilen, tanıyan kişi. Merhaba ey mah-ü hurşid-i Hüda Merhaba ey Hakk'dan olmayan cüda Hidayet ve doğruluk yolunun ay'ı, güneşi hoşgeldin. Ey daima Hakk'a bağlı olan, Hakk'dan asla ayrılmayan, hoşgeldin. Merhaba ey asi ümmet melcei Merhaba ey çaresizler eşfei Hoşgeldin ey âsi ümmetin sığınağı. Hoşgeldin ey çaresizlere şefaat eden kişi. Merhaba ey can-ı bâki merhaba Merhaba uşşaka sâki merhaba Hoşgeldin ey daima kalplerde yaşayacak olan, daima güçlü ve kudretli olacak olan hoşgeldin. Hoşgeldin âşıkların susuzluğunu gideren, hoşgeldin. Merhaba ey kurre-tü ayn-i Halil Merhaba ey has-ı mahbub-u Celil Hoşgeldin, ey Halil İbrahim AS'mın gözünün nuru. Hoşgeldin, ey Celil Allah'ın has, özel sevgilisi. Merhaba ey rahmeten lil-âlemîn Merhaba sensin şefi-al müznibin Hoşgeldin, ey âlemlere rahmet olan, Hoşgeldin ey günah işleyenlerin de şefaatçisi olan kişi. Merhaba ey Pâdişah-i dü cihan Senin için oldu kevn ile mekân Hoşgeldin, ey dünya ve ahiretin Pâdişahı, Mekânlar senin için yaratıldı. Ey cemali gün, yüzü bedr-i münir Ey kamu düşmüşlere sen dest-gir Ey yüz güzelliğinde gündüz gibi nurlu olan, yüzü ışık veren, parlayan ay gibi olan, Ey bütün düşmüşlerin elinden tutan yardım eden Dest-girisin kamu üftadenin Hem penahı bende-vü azâdenin Sen bütün düşmüşlerin, muhtaçların elinden tutansın. Hem kölelerin de azadlıların da sığınağısın. Ey gönüller derdinin dermanı sen Ey yaradılmışların sultanı sen Gönüllerin dertlerinin dermanı olan sensin, yaratılmışların hepsinin sultanı olan da sensin. Sensin ol sultan-ı cümle enbiya Nur-i çeşm-i evliyâ-vü asfiya Bütün nebilerin sultanı, en üstünü sensin. Takva ve kemalât sahiplerinin, Peygamber varislerinin ve velîlerin hepsinin gözünün nûrusun. Ey risalet tahtının sen hatimi Ey nübüvvet mührünün sen hatemi Sen, peygamberlik, resullük tahtının son sahibisin. Sen, nübüvvet mührünün de son sahibisin. Çünki nurun ruşen etdi âlemi Gül cemalin gülşen etdi âlemi Senin nûrun âlemi aydınlattı. Gül yüzünün güzelliği de âlemleri gül bahçesine çevirdi. Oldu zail zulmet-i cehl-ü dalal Buldu bağ-ı marifet ayn-i kemal Sapıklığın, cehaletin karanlığı senin varlığınla yok oldu. Marifet bağları, "noksansızlık pınarını" seninle buldu. Yâ habiballah bize imdad kıl Son nefes dîdarın ile şad kıl Ey Allâh cc nin sevgilisi bize imdâd eyle, Son nefesimizi senin yüzünü görerek verme mutluluğunu bize bağışla, ver. Ger dilersiz bulasız od-dan necat Aşk ile derd ile edin es-salat Eğer cehennem ateşinden kurtulmak isterseniz; aşk ile, arzu ile resulullâh'a salâvat getiriniz. Çünki ol mahbub-i Rahman-ü Rahim Kıldı dünyayı cemalinden naim Çünki, Rahman ve Rahim olan Allah'ın sevgilisinin yüzünün güzelliğinden yeryüzü naim cenneti gibi oldu. Birbirine muştulayu her melek Raksa girdi şevk-u şâdiden felek Melekler bu doğumu birbirlerine müjdelediler. Felekler sevinçten raksetmeğe, dönmeye başladılar İşbu heybetden Âmine hub rû Bir zaman aklı gidüp geldi geru Bu heybetli, müthiş olayları gören güzel yüzlü Âmîne hatunun bir ara aklı başından gitdi, geldi. Gördü gitmiş huriler, hiç kimse yok Görmedi oğlun tazarru kıldı çok Baktı hûrîler gitmişler. Yanında kimseler yok. Oğlunu da görmedi, tevazu ile Allâh'a yalvarmağa başladı. Hûriler aldı tasavvur kıldı ol Hayret içre çok tefekkür kıldı ol Oğlunu hûrîlerin alıp götürdüğünü düşündü. Hayretler içinde daha bir çok fikirler yürüttü. Çevre yanın isteyu kıldı nazar Gördü kim bir kuşede hayrül beşer Etrafına bakınırken, insanların en hayırlısı olan oğlunu bir köşede gördü. Şöyle Beytullah'a karşu ol Resul Yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol Oğlunu Beytullâh'a karşı secdeye varmış olarak gördü. Secdede başı dili tahmid eder Hem getirmiş parmağın tevhid eder Secde vaziyetinde, diliyle şükrediyor, hamdediyor ve parmağı ile işaret ederek lâilâhe illâllâh diyordu. Debrenür dudakları söyler kelâm Anlayamazdım ne derdi ol hüman Dudaklarını kıpırdatarak birşeyler söylüyordu. Ancak o yüksek himmet sahibi çocuğun ne dediğini duyamıyordum. Kulağım ağzına verdim dinledim Söylediği sözü ol dem anladım Ağzına kulağımı yaklaştırınca ne dediğini anladım. Der ki ey Mevla yüzüm tuttum sana Yâ ilâhî ümmetim ver-gil bana Ey Mevlâm, yüzümü sana tuttum, ümmetimi senden istiyorum Ümmetim dedi sana çün Mustafa Ver salavat sen de ana bul safa Resulullâh sana ümmetim dedi. Sende ona salavat getirerek safaya eriş, safa bul İsmini ümmet defterine yazdır.
Mİ'RAC BÖLÜMÜ (Mi'rac bölümü, kısmı)
(Sâhibül hulleti vettâc, verâkibül bürâkı fî leyletil mi'rac, Hazret-i Ahmed-ü Mahmûd-ü Muhammed Mustafâ râ Salevât)
Söyleşirken Cebrail ile kelam Geldi Refref önüne verdi selam Cebrail A S ile konuşuyorlarken, mânevi bir binek olan Refref önüne gelerek selâm verdi. Aldı ol şah-ı cihanı ol zaman Sidre'ye gitti ve götürdü heman Cihanın sultanını üzerine alır almaz çok kısa bir anda, sidre'ye götürdü. Bir feza oldu o demde rûnüma Ne mekân var anda ne arz-u sema O anda görünen şeyler tamamen kayboldu. Öyle ki ne yeryüzü ne sema, ne de herhangi bir mekân vardı. Kim ne hâlîdir, ne mâlî, ol mahal Akl-ü fikr etmez o hâli fehm-ü hal Orası öyle bir yerdi ki ne boş ne de dolu denebilirdi. O hâli insanın aklı idrak edemez. Ref olup ol şaha yetmiş bin hicap Nur-u tevhid açdı vechinden nikab Yetmiş bin perde açılarak yoluna devam etti. Nûr-ı tevhîd yüzünden perdeyi açdı. Her birisinden geçerken ileru Emr olundu Yâ Muhammed gel beru Her perdeye gelindiğinde, Ya Muhammed beri gel diye emr olundu. Çünki kamusun görüp geçti öte Vardı irişdi ol Ulu Hazrete Bütün bunları görerek ilerledi ve O ulu Allâh'ın huzuruna vardı. Şeş cihetden ol münezzeh Zülcelal Bi kemu-keyf ana gösterdi Cemal Altı yöndende münezzeh olan Zülcelâl Hz leri, keyfiyeti – niceliği izah edilemez şekilde Resulüne Yüzünü gösterdi. Zaten ol sultan-ı mazağal basar Eylemişdi Hakk'a tahsis-i nazar Zâten, gözü gördüğünden şaşmayan Resul, bütün bakışlarını Hakk'a yöneltmişti Aşikâre gördü Rabbül-İzzeti Ahirette öyle görür ümmeti Aşikâre, yâni engelsiz bir şekilde Rabbülİzzeti gördü. Ahirette, görmeyi hak eden ümmeti de öylece görecektir. Bî huruf-u lâfz-u savt ol pâdişah Mustafa'ya söyledi bi iştibah Harfsiz, sözsüz, kelimesiz bir şekilde Rabbilâlemîn, şüphesiz Mustafa'ya şöyle dedi. Dedi kim matlub-ü maksudun benem Sevdiğin can ile mabudün benem Dedi ki: Senin ulaşmak istediğin gayen, arzun benim. Can ile sevdiğin, ibadet ettiğin Allah'ın benim. Gece gündüz durmayub istediğin Nola kim görsem cemalin dediğin Gece gündüz durmadan, yüzünü görmek istediğin Rabbin benim. Gel habibim sana müştak olmuşam Cümle halkı sana bende kılmışam Gel sevgili kulum, senden razıyım. Bütün yarattıklarımı da sana bağladım, senin emrine verdim. (Yarattıklarımın tümünü Gökleri yerleri, yıldızları, güneşleri, canlı cansız her şeyi, seni yarattığım için yarattım. Seni hülâsa-i kâinat olarak yarattım.) Ne muradın var ise kılam reva Eyleyem bir derde bin türlü deva Benden ne istiyorsan vereyim. Bir derdin varsa bin türlü çaresini vereyim. Mustafa dedi eya Rabb-i Rahîm Ey atâ puş-ü atâsı çok kerim Mustafa, ey çok merhametli, ikramlı, kullarına sonsuz değerli ikramları olan yaradanım; Ol zaif ümmetlerim hâli nola Hazretine nice anlar yol bula Benim ümmetim içinde çok zayıf olanlar, sana karşı vazifelerini tam olarak yapamayanlar var. Onların hâli ne olacak. Onlar sana nasıl ulaşacaklar. Gece gündüz işleri isyan kamu Korkarım ki yerleri ola tamu Gece gündüz bütün işlerinde isyan ediyorlar da farkında değiller. Onların son yerlerinin cehennem olmasından korkuyorum. Yâ ilâhî hazretinden hâcetim Budurur kim ola makbul ümmetim. Ya İlâhi senden isteğim, ümmetimin makbul olmasını lütfetmendir. Onları bağışlamandır. Cehennemden kurtulmalarını senden diliyorum. Hak-Tealâ'dan erişdi bir nida Yâ Muhammed ben sana kıldım ata Hak Teâlâ'dan, "Ya Muhammet bu konuyu ben sana ikramım olarak, bahşişim olarak verdim." sözü yetişti. Ümmetini sana verdim ey habib Cennetimi anlara kıldım nasib Ümmetini sana verdim ey habibim. Cennetimi de onlara nasip olarak verdim. Senin râzı olduğun ümmetini cennetime alacağım. Yâ habibim nedir ol kim diledin Bir avuç toprağa minnet meyledin Ey habibim, Dünyanın bütünü, sana ikramlarımın karşışında bir avuç toprak değerindedir. Ben sana müştak olunca ey şerif Senin olmaz mı dü-âlem ey lâtif Ben seni sevince ey değerli kulum, dünya'da, ahiret'de senin için nazik olmaz mı? O iki âlem de senin olmaz mı? Zatıma mir'at edindim zatını Bile yazdım adım ile adını Zâtımın bir aynada yansıması olarak senin zatını yarattım. Senin adın ile adımı Arş-ı âlâya birlikte yazdım. "Lâ ilâhe illâllah, Muhammeden Resulullâh" diye yazdım. Hem dedi kim Yâ Muhammed ben seni Bilürem görmeğe doymazsın beni Hem dedi ki: Yâ Muhammed, biliyorum ki sen beni görmeğe doymazsın. Yanımda çok kalmak istersin amma; Avdet edüp davet et kullarımı Tâ gelüben göreler dîdârımı Sen şimdi Dünyaya geri dön. Kullarımı islâma davet et. Öylesine çalış, davet et ki o kullarım da, senin gibi gelip benim yüzümü görebilsinler. Sen ki mi'rac eyleyub etdin niyaz Ümmetin mîracını kıldım namaz Sen ki yanıma geldiğinde ümmetinin de miracını istedin. Ben de ümmetine mirac olarak namazı verdim. Her kaçan kim bu namazı kılalar Cümle gök ehli sevabın bulalar Namazlarını kılanlara bütün gök ehlinin sevabı kadar sevap vereceğim. Çünki her türlü ibadet bundadır Hakk'a kurbiyyet'le vuslat bundadır. Çünkü, namazda her türlü ibadet vardır. Allâh'a yakınlaşarak vasıl olmak, ulaşmak bundadır. Sıdk ile beş vakt olundukça eda Elli vaktin ecrin eyler Hakk ata Sadakatla ve ihlâsla beş vakit namazını kılana, Hakk tealâ elli vakit namaz kılmış gibi sevap verir. Mahasal ol anda doksan bin kelam Sebk idüp buldukta encam-ü hitam Netice olarak, çok kısa bir zamanda, anda, doksan bin söz söylendi ve konuşma ve ziyaret, yâni mi'rac sona erdi.(Eskiden birkaç saniyede doksanbin kelimelik bir konuşmayı ve mi'racı anlamak zordu. Dikkat ediyormusunuz insan yapısı bir bilgisayara binlerce mega bytlik bilgi kaç saniyede yüklenebiliyor? Bilebilenler bu konuyu genişçe düşünebilirlir. Elektron ve kuant hızlarını da düşünebilirler) Tarfetül-ayn içre ol fahr-i cihan Ümmühani evine geldi heman Cihanın iftihar ettiği, fahr-i kâinat efendimiz, birkaç kere göz kırpılıp açılabilecek kadar bir zaman sonra, Ümmühânî'nin evinde yatağına döndü. (Yatağı henüz soğumamıştı.) Her ne vâki oldu ise serteser Cümlesin eshabına verdi haber Olan bitenlerin tümünü eshâbına olduğu gibi, baştan başa anlattı. Dediler ey kıble-i islâm-ü din Kutlu olsun sana mirac-ı güzin Sahabeleri, ey islâm dinin kıblesi olan Resul, Sana bu seçkin, çok değerli mîrâc kutlu olsun dediler. Biz kamumuz kullarız sen şahsın Gönlümüz içinde rûşen mahsın Biz hepimiz sana tabiyiz, başımız, başkanımız sensin. Sen bizim gönlümüzün içinde parıldayan ve küfrü yok eden, bizi aydınlatan bir dolunaysın. Ümmetin olduğumuz devlet yeter Hizmetin kıldığımız izzet yeter Resulullâh'ın ümmeti olmamız, bu Dünyada kazanabileceğimiz en önemli, en büyük kazancımızdır. İslâmı yaşamamızın şerefi, üstünlüğü bize yeter. (İslâmın gereklerini yerine getirebilmek; dinde, ilimde, fende, sanayide maddi ve mânevi her dalda ümmetler arasında en üstünlerden olma gaye ve gayretlerini içerir.)
<Burada üç kerre salâvât getirilir.>
MÜNÂCAT BÖLÜMÜ (Allâha yalvarma, Dua bölümü) Yâ ilâhî ol Muhammed hakkı çün Ol şefaat kânı Ahmed hakkı çün Yâ ilâhî; O Muhammed kulunun hakkı için, şefaat yetkisini sadece ona verdiğin Ahmed kulunun hakkı için, Sidre-vü arş-i muallâ hakkı çün Ol sülûk-i seyr-i âlâ hakkı çün Yaradılmış varlık âleminin dışında olan o yüksek arş'ın hakkı için, O çok yüksek ve şerefli yolculuğun hakkı için, Ol gece söyleşilen söz hakkı çün Ol gece Hakk'ı gören göz hakkı çün Mirac gecesinde konuşulan sözlerin hakkı için, O gece Hakk'ı, Rabb'ini gören göz hakkı için, Sırr-ı fürkan, nûr-i âzam hakkı çün Kuds-ü Kâbe, Merve, Zemzem, hakkı çün Kur'anın içerdiği sırların, o büyük nûrun hakkı için, Mübarek Kâbe'nin, Merve tepesinin, Zemzem suyunun hakkı için, Gözü yaşı hakkı çün aşıkların Bağrı başı hakkı çün sadıkların Hakk âşıklarının gözlerinden akan yaşların hakkı için, Sadık kullarının gönlünün, bağrının, başının hakkı için, Aşk od'undan ciğeri püryan için Derd ile kan ağlayan giryan içün Allah ve resulullâh sevdası ateşinden ciğerleri kavrulanların hakkı için, Eksikleri yüzünden üzülerek gözlerinden kanlı yaşlar akıtanların hakkı için, Sıdk ile yolunda kaim kul içün Hazretine doğru varan yol için, Sadakatle senin yolunda duran kullarının hakkı için, Hazretine kullarını ulaştıracak olan yolun hakkı için, Şol zaman kim müddet-i ömr-ü hayat Âhir ola ere hengâm-i memat Verdiğin ömür zamanı dolup, ölüm zamanımız geldiğinde, Yâ ilâhî saklagıl imanımız Verelim îman ile ta canımız Ey Allâh'ım, îmânımızı sen muhafaza eyle ki canımızı îmân ile verebililim. Biz günahkâr, âsi, mücrim kulları Yarlıgayüb kıl günahlardan berî Biz, günahkâr, asi, mücrim, suçlu kullarınız, Bağışlayarak günahlarımızdan bizleri arındır. Kabrimiz iman ile pür nur kıl Mûnisi gılman ile hem hûr kıl Kabrimizi îmân nûru ile doldur. Bizelere iyi davranan cennet oğlanları ve cennet kızları ile bizleri beraber eyle, Hem dahi mizanımız eyle sekil Cennete girmeğe lütfun kıl delil Hem bizim hesabımızı kolay eyle, Cennete lütfun ile girelim. Mustafa'ya hem civar et yâ Kerîm Cennet-ül firdevs içinde yâ Rahîm Ey çok esirgeyen ve çok ikram sahibi Rabb'im, bizleri firdevs cennetleri içinde Resulün Mustafa'ya yakın bir yerde cennetine koy. Lutf ile göster bize dîdarını Nimetinle toyla gıl kullarını Bize yüzünü görebilme mutluluğunu lûtfet ve bu ikramınla, bu nîmetinle kullarını coşkuyla sevindir. Afvedüb isyanımız kıl rahmeti Ol habibin yüzü suyu hürmeti O sevgilinin, habibinin yüzü suyu hürmetine isyanlarımızı affederek bize rahmetinle muamele et. Sana lâyık kullarınla hemdem et Ehl-i derdin sohbetine mahrem et Sevdiğin, beğendiğin kullarınla bizleri beraber eyle, eksiklerini bilip düzeltmeğe çalışan iyi kullarının sohbetlerinde, konuşmalarında bulunmayı bizlere nasip et. Hem Süleyman-ı fakire rahmet et Yoldaşın îman makamın cennet et Bîçâre kulun, Süleymân Çelebiye de rahmet et. Yol arkadaşını îmân ve makamını da cennet et. Yâ ilâhî kılma bizi dâllin Bu düâya cümleniz deyin amin Ey Allah'ım bizi sapkınlardan, dâlâlete düşenlerden eyleme. Doğru yoldan ayrılmaktan, sapıtmaktan koru. Bu duaya hepimiz âmîn diyelim. Ümmetinden razı olsun ol muin Rahmetullahi aleyhim ecmain İki cihan saadeti için ümmetine yol gösteren ve yardım eden o Resul, ümmetinin cümlesinden razı olsun. Allah'ın rahmeti hepimizin, bütün ümmetin üstüne olsun. Âmîn.
Erdinç BABACAN
ÇOCUKLAR İÇİN ŞİİRSEL ANLATIMLAR
Her şeyi yaratan Rabbilâlemin Bize akıl verdi bilmemiz için
İşte size Dünya, Gök ile Zemin Rehberinizi de kendiniz seçin
Yaşam rehberleri peygamberlerle Yolları gösterdi, şaşmamak için
Son Peygamberiyle son kez uyardı Dini tamamlattı insanlık için
Artık başka peygamber beklemeyin Sonuncusudur Muhammed-ül emîn
Yolları gösterdi, bu yoldan cennet Şu yoldan gidersen işte cehennem
İmanın şartları altıdır altı Birincisi Allah'a iman etmek
Allah'ım yarattı tüm melekleri Kitapla gönderdi peygamberleri
Öldükten sonra da yaşam var yaşam Kadere inanmak emr oldu bize
İslâmın şartı beş, beş tane şart var Becerip yaparsan ödüllerin çok
Uymaz ve yapmazsan sen kaybedersin Ömrü ziyan etme bir dahası yok
Kelime-i şahadet birinci şartı Açar önümüze aydınlık kapı
İkincisi namaz, "randevumuzdur" Sevgiyle kılarsak yüceltir bizi
Oruç tutmak ile kuvvetleniriz Melekler kıskanır o halimizi
Zekât vermek her zenginin görevi Fukara sevinir coşar yüreği
Hacca gitmek için mal ve dermanın Varsa sakın durma git al fermanın
İhsan sahibi ol, Allah'ı tanı Allah sevsin seni versin imkânı
Dünya işinde de en üstün sen ol Yarışı sen kazan, neş'e ile dol
(Çocuklar bu şiiri marş gibi söylemeyi çok seviyorlar. Birkaç tekrarda şiiri ezberliyorlar.)
YUMURTA FABRİKASI
Tavuk yapar yumurta, Birbirinin aynısı
Kestim baktım içine, Fabrikası hangisi
Çok aradım bulmadım, Ne işçi var, ne usta
Tavuk nasıl yapıyor, Şaşırdım oldum hasta
İçinde var beyazı, Ortasında sarısı
Nefis yumurta yapar, O horozun karısı
DEDENİZİN SARAYLARI VARDI
Dedemiz Adem'le Annemiz Havva Evleri Cennette, her şey bedava
Allah'ın onlara ikramları çok Keyifler yerinde, keder ise yok
Ne soğuk, ne sıcak, çok güzel cennet Huriler, gılmanlar ederdi hizmet
Gez dolaş cenneti, her yere uzan Yalnız şu ağaçtan yeme hiç bir an
Bu sözü unutma! Sınavın senin Bir yanlış yaparsan faydasız enîn
Kırallık hiç kalır, orda Adem'e İblis secde emri aldı Dedeme
İsyanın cezası büyük, Cennet'te İblis uymayınca, indi lânette
Düşmanlık besledi İblis Adem'e Yalan yeminlerle kandırdı gene
Adem ile Havva emri unuttu Şeytana inandı ve hapı yuttu
Seylân adasına sürüldü Adem Havva'nın cezası Cidde'ydi o dem
Çok aştı yüz yılı, arandılar pek Arafat çölünde buluşana dek
Cebel-i Rahme'de ilk kucaklaşma Ağladı gözleri, sel gibi yaşla
Cibril'e emr oldu, yardım ediniz Kâbeyi yaptılar, işte eviniz.
Yine kandırırsa sizi bu şeytan Cennet'e dönemezsiniz burdan
Söz dinlemeyene Cehennem haktır O son ne kötüdür, ebedi ahtır
Cenneti isteyen tutsun sözleri Ebedi sevinçle gülsün yüzleri
YAVRU KANARYANIN MERAKI
Yavru kanarya sordu, Oyuncak mıdır bunlar? Annesi gülümsedi, Kardeşlerindir onlar Yavrular çok şaşırdı, Bunlar mı Kardeşimiz? Başı, tüyü, canı yok, Nasıl olur eşimiz? Annesi gülümsedi, Onlar yumurtam benim İçinde gelişecek, Tüm kardeşlerin senin Bir zamanlar sizler de, Yumurtada idiniz. Sonra kabuğu kırıp, Buralara geldiniz.
GÜNEŞİMİZ HİÇ TEMBELLİK ETMİŞ Mİ
Güneş hergün geliyor, Dünya aydınlanıyor O ne bitmeyen pildir, onu kim dolduruyor?
Bahar gelince açtı, renk renk yeşil yapraklar Bitkiler filizlendi, bir âlem bu topraklar.
Papatyalar çayırda, beyaz beyaz açtılar Karlar ve buzlar şimdi, nerelere kaçtılar?
Gelincikler her yerde, kıpkırmızı açtılar İnsanların gönlüne, güzellikler saçtılar.
Yükseklerden akıyor, pırıl pırıl dereler Ben de varım diyerek, çağırıyor nameler.
Bülbüller ötüşüyor, ağaçların dalında As solist benim diyor, sanki her şarkısında.
Güneşli havalarda, koşar oynar çocuklar Her yer neş'eyle dolar, cıvıldaşır tüm kuşlar
Tarlalarda ekinler, Güneşten yardım alır. Başaklar olgunlaşır, tüm meyveler tatlanır.
İşinde çok ciddidir, Güneş hiç hata yapmaz Aldığı görevinden, asla bir adım şaşmaz.
Herkes çok sever sayar, Dünyanın Güneşini Güneş gibi olanın, Allah sever işini
İSTANBULDA SAKSIDA BİR GREYFURT AĞACI
Bir metreye ulaşmayan boyuyla Çiçek açmış, öğünüyor soyuyla Mis kokusu saldı güzel huyuyla Şu bizim minicik greyfurtumuz
Minik minik meyve tuttu dalları Büyütür mü dedik acep bunları Sevgiyle seyr ettik bizde onları Yedi meyve yaptı greyfurtumuz
Olgunlaştı greyfurtlar dallarda Seyreyledik zevkle biz o hallarda Kıyamadık koparmağa, onlarda Odamızın süsü greyfurtumuz
Bir ateist geldi, iş için bize Meyvelere baktı, başladı söze Dedi şu tabiat, bakın bu öze Meyveler oldurdu minik ağaçta
Dedim, insanoğlu yapar mı bundan Rengi, kokusuyla, içiyle ondan Proğramı koymadıysa Yaratan Çok geri kalmışız biz şu odundan
Sarardı benizi ne desin adam, Yaşamış yıllarca sorgulamadan "Ağaç uyandırdı"dedi "uykudan" Büyük meyve verdi! Greyfurtumuz
AY GÖRDÜM ALLAH AMENTÜBİLLAH
Ay gördüm Allah, amentübillâh Karnımız doydu, elhamdülillâh Ay gördüm Allah, amentübillâh Sıhhat selâmet, isterim Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Makbul bir ömür, nasip et Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Dersleri sevdir, ilim ver Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Öğretmenimi sevindir, Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Ülkeme rahmet, bolluk ver Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Anneceğime sağlık ver Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Babacığıma sağlık ver Allah Ay gördüm Allah, amentübillâh Sevdiklerinle dost eyle Allah
DANABURNU BU İMİŞ
Bahçeyi çapaladı, Annem – Babam gayretle Ocakları açtılar, çok özenli hizmetle
Toprağı gübreleyip kabarttılar, sırayla Fideleri getirip, dikip eşit arayla
Bir parça su döktüler, hıyarların dibine Sonra domateslerin ocağının içine
Birkaç gün sonra bahçe, tüm yeşile boyandı Yalnız bazı bitkiler, toprağına yaslandı
Babam dedi "çocuklar, hastalandı bahçemiz Bileni getirelim, olmalı bir çaremiz"
Bahçıvan Hasan dede, gelipte nezaketle Fideleri tutunca gördük kopmuş, hayretle
Kim kopardı bunları, hem toprağın içinde Düşman nerede saklı, bahçenin neresinde
Hasan dede gösterdi, toprakta ince yollar Bak toprağı kabartıp geçmiş danaburnu'lar
Biz bir daha şaşırdık, bu danaburnu'da ne Hasan dede giderdi merakımızı yine
İnce bir çubuk ile karıştırınca izi Bir yerde durakladı, dikkat ettirdi bizi
Parmak kadar bir böcek, güçlü ön ayağıyla Toprağı kazıp gitti, altından can havlıyla
Hasan dede, tekrardan çıkarıp yer yüzüne Dedi çocuklar bakın, bu hayvanın özüne
Bakın nasıl koşuyor, yer yüzünde bu hayvan Dahası, uçabilir. Onda vardır bu imkân
Derken hayvan, açarak kanatlarını birden Hızla uçarak kaçtı, Şaşırdık biz sahiden
Danaburnu ne imiş, üç marifeti varmış Yüzmeyi bilmiyorsa belki o kusur kalmış
ANNELERİMİZ
İlk defa tanıdım, anneciğimi Şefkatle emzirdi, memeciğini Büyüttü yıllarca bebeciğini İşte bebeciğin büyüdü anne.
Her sözcüğü senden öğrenirken ben En büyük âlimdin benim için sen Sabrın ve Şefkatin her anda esen Meltem rüzgârıydı, sevgili annem
Yorulmuş gelirdi, işinden babam Elinde paketler, bu günkü çabam Bunları getirdim sevgili bebem Elinden alırdı, hürmetle annem
Babam derdi "bu evlâtlar emanet, Büyütelim, okutalım onları Ahlâklı olanın sonu selâmet Güzel olur yaşamları-sonları"
Tertemiz tutardın evceğizini Yıkayıp paklardın her şeyimizi Özenle pişirdin yediğimizi Ömrünü harcadın bizlere, annem
Hep özlem duyardın, gülen yüzlere Merakınız vardı, güzel sözlere Nice sabr eyledin, âsi bizlere Zor günler kolayca bitmedi annem
ŞİİRSEL SOFRA DUASI
Ahsen-i takvim’de bizi yaratan Rabbimize hemen şükür edelim Sonsuz nimetleri bize bahş eden Mevlâmıza teşekkürler edelim
Göz, kulak, dil, akıl ne büyük nimet Yedik, içtik, doyduk, olsun afiyet Ne bulduk yedikse oldu ziyafet Şükür edenlere nasiptir cennet
Rabbimden isteriz, aff-ı mağfiret Sağlık ve selâmet, sıhhat afiyet İkrama vasıta kullara cennet Keseye bereket, ömre bereket
Olmasa analar ve de babalar Olur muydu bu sofrada olanlar Cennette olsunlar burdan göçenler İlâhi ikramdan tatsınlar her gün
Dünya bankasında geçen paramız Ahirette geçmezse biz ne yaparız Alıştık varlığa, yanar ağlarız İlâhi lütfunla esirge bizi
İkrama şükrümüz her hamd-ü sena Rahman-ür Rahiymden umup daima Hem bu günümüze, hem sonramıza İhlâs ve fatiha yığalım her gün.
El Fatiha
FADİME TEYZENİN OSMAN'A MEKTUBU
Fakülteyi bitirip adam mi oldun Osman Neneni beğenmedun, oldun köyline düşman
Az mi yalvarayidun, Emine'ye ey Osman Keşke okumiyaydun, olaydun köye çoban
Emineyi beklettun, senelerce nişanli İki yüzluluk ettun, söylesene yalan mi?
Eminenin günahi, yakar seni cihanda Anan-Baban perişan kaldi ha buralarda.
Okudun da ne oldi, bi hayrun yok köyine Anan-Baban'a kaldi kupkuru bi öğunme
Neyun mühendisisun, taş mi koydun yapiya Gelun Anan'i koymuş, İstanbulda kapiya
Evvel namaz kilardun, şimdi eyilmeyusun Bu halunla köyünde artık sevilmeyusun
Okumağa giderken güzel umutlar vardi Ne oldi sana Osman, neden dünyan karardi.
Yalani bilmez idun, çobanluğa giderken Nasıl budandın öyle, adamluktan çıktın sen
Unuttun mi Babani, seni nasil kolladi O fukara halunlan sana para yolladi
Hiç dedi mi ki sana, ben borçlandum millete Şimdi lâyıkmi Baban senden gelen zillete
Neyun mühendisisun, taş mi koydun yapiya Gelun Anan'i koymuş, hiç sormadan kapiya
Sen burada yulari, eşeğuna takardin Yuların eyusuni kendi başuna sardın.
İstesen de o yerde nâra ataman Osman Çoban nâra atayi, duyayimisin ordan.
Sen abdestsuz gezmezdin davar güderken bile Şimdi zor mi geleyi, gavaracı hergele
Funduk çubuğu çeten korur köyde lazuti Duydum ki yutayisin, deve ilen hamuti
Bu köyün uşağisun, taşlar seni taniyi Bilmeyen yabançilar seni adam saniyi
Anan-Baban hep ayni, gene eli dardadır Bütün geçmişlerine her an duadalardır.
Anan-Baban yakindur, yolçidir ahirete Gelip görmeyisunuz, kalayiler hasrete
Dünyada ulaşmadi, evune bi hediyen Ahirete gidermi, umutsuzdur bekleyen
Ahiretun postasi meleklerdir, melekler Melekten ne anlayi senin gibi kelekler
SACİT BEY
Komşu Fatma hanım kılardı namaz Duayı yapmadan sofradan kalkmaz Daima Rabbine ederdi niyaz Sâliha kadındı, derdi "oku-yaz"
Beyini kaybetmiş, gelirleri az Okulda üç çocuk, çekilir mi naz Sacit gayretliydi, akıllı biraz Pembe yanaklıydı, dudaklar kiraz
Küçük Sacit'teydi büyük ümitler Aman ders çalışsın, okulu bitsin Sonra namazlarını kaza etsin Çokça yormayalım, sınıfı geçsin
Nazik bir insandı sayın Sacit bey Üniversitede öğrenmişti ney Servi boylu idi, hey gidi hey Hukuğu bitirdi Sacit beyimiz.
Başarılı bir iş hayatı vardı Dostları her zaman O'nu arardı Annesi yalnızdı, haber sorardı Gelen gidenlerden oğlu Sacit'i
Aman iyi olsun, gelmese olur O rahat yaşasın, belki kurtulur Fakir günlerinin sonu bol olur Diye düşünürdü, oğlu Sacit'i
Günlük gazetede okurken şaştı Dine düşmanlıkta Sacit bir "baştı" Fatma'nım üzüldü, göz yaşı taştı Gönlündeki hüzün, dağları aştı
Rabbini nasılda unutur insan "Maymundu atamız" demez mi? o an Annesi şaşırdı, ne dedin oğlan Keşke olmasaydım seni doğuran
Anacığı dindar evlât arz eder Secdesi çok olsun, bilmesin keder İslâmdan kopmayan cennete gider İntihar edene neylesin kader
Öyle düşünerek konmuştu adı Meğer acımanın bu imiş tadı Bir de gelin aldı, büsbütün cadı Üzüntü veriyor Sacit'in yâdı
Secdesi hiç yok ki, yakışmaz ismi Maneviyat bitmiş, kalmış bir cismi Helâl haram bilmez, inançsız kısmı Kibardır sadece çekilen resmi
İçini kavurdu çok büyük keder İmansızın malı ihlâstan eder Fatma'nım öyle pis parayı neder? Sacit "hiç vermedi", deyip şükreder
Ne günlere kaldık, Ya Rabbi af et Sacit beye tezden secde nasip et Geçmişine maymun dedi nihayet İnâyet eyle de bitsin o gaflet
Meal Okuyupta Âlim Olmuşmuş,
Diyor ki öğrendim, dinde ne varsa, Meali okudum, bildim devasa Başka şey kabul etmem ben asla Ancak inanırım onda yazarsa
Kendi düşüncesi en doğru yolmuş Sünnetler sonraki icadlar olmuş, Mezhepler çıkınca birçok şey dolmuş!... Düşünmez ki; şeytan neden kovulmuş
Ya Rabbi ne de çok bakar körler var, Kaç okul bitmeli "Hukuk'a" kadar Dört yıl fakültede yine eğtim var Hukukçuda herkes staj da arar
Anayasa kitabını be zâlim Ezbere bilenler olur mu âlim Diğer kanunlara uymazsa hâlin Mahkemede senin n'olur ahvalin
Kur'an-ı Kerîm de bir anayasa Uygulama kanunları sünnetler Sünnete uyanda bulunmaz tasa Hazırdır onlara naim cennetler
En büyük yalancı kimdir dersiniz? Neden kendinizi kandırırsınız? Görüp anlamaktan aciz misiniz Değecek mi sondaki eziyetler
Neden anayasa mahkemesi var Orda büyüklerimiz görev yapar Metinlerse Türkçe, yüz yaprak kadar Düşünemeyenin aklında ne var?
Şaşılacak işler yapar dururuz Ufak paralara köşk verirler mi? Çalışmadan çok kazanmak arzumuz Buzlar ısınmadan hiç erirler mi?
NEYİNE GÜVENİYORDUN
Neyine güveniyordun, seni de aldı ölüm. Burda ettiklerindir, orda bulduğun zulüm
Haydi seni kurtarsın, paran, malın, mevkiin Evlâdından kaçarsın, nerde senin sevdiğin
Çok beklersin aç yoksul, arasat meydanında Dilenciden betersin, beş paran yok yanında.
Bekleme kimse vermez, orda sana sadaka İflâs etmek nasılmış, anladın mı mankafa
Burda kabul etmezdin, Şefaat Kânı'nı sen Bulsana şefaatçı, eğer akıllı isen
Saldırırdın putunla dünyadayken herkese Bak putunu attılar cehennemde merkeze
Çok zulumler eyledin, kaldılar mı yanına Beddua yolluyorlar, Arasat meydanına
Suçların çok kabarık, lehine yok tek tanık Mahkeme-i kübrada oldun idamlık sanık
Oğluna, uşağına anlatırdın Darwen'i Çağırsana Darwen'i, şimdi kurtarsın seni
Melek yazdı deftere, "dine garez, münafık" Kitapsız kâfirlere, cehennemdedir azık
İster ye, ister yeme, orada pişenlerden Sana kâr kalan budur, yaşadığın günlerden
HAC ve UMRE'ye dair birkaç söz
İslâmın beş şartından biri olan hac ibadetimizi yaparken, menâsiklerimize ilâveten, işin tefekkür boyutunda şunları da düşünebiliyor muyuz; Yoksa otellerin konforu, mimari yapılar, yollar, köprüler, çarşı, pazar ve turistik hizmetlere bakıp turist gibi bir gezi mi yapıyoruz!...
Oralarda şunları düşünelim.
« 02/04/2001 de hacdan dönerken, gözlemlediğim eksikler üzerine bunu kaleme aldım ve o günden sonra hac veya umre yapacak tanıdıklarıma fotokopi yaptırarak yüzlerce nüsha dağıttım. Erdinç Babacan »
EY AKIL SAHİBİ İNSANLAR !
Yok tabii.Çünkü bizleri plânlayan, proğramlayan, yapan ve yaratan Allah cc "İnsan benim sırrım, ben insanın sırrıyım" diyor.
Ruhtan sorulduğunda ilâhi mesaj, " O Rabbinin bir emridir" diye cevap vermektedir. Başkaca hiçbir bilgi yok. Çünkü ruhumuz Rabbimizin bir sırrıdır. Ruhumuz bizi biz yaparken, ölene kadar bedenimizi ve tüm varlığımızı yönetirken, ruhumuz hakkında pek az bir bilgiye sahibiz.
Allah c c, " Ben insanın sırrıyım" diyerek dünya gözü ile kendisini asla göremeyeceğimizi belirtiyor.
Biz ancak Rabbimizin eserlerini müşahade edip, gözlemleyip, tefekkür ederek müsaade ettiği kadarını fark edebiliriz, anlayabiliriz.
Rabbimiz, "Ben evvelâ Nur-u Muhammedi'yi yarattım. O nurdan da âlemleri güç ve kudretimle yarattım" demektedir.
Maddeleri meydana getiren molekülleri parçalayıp atomlarına ayıralım. Atomlarını da parçaladığımızda proton, elektron, nötron gibi ışık zerrecikleri ve müthiş bır ısı açığa çıkmaktadır. (E= mc²)
Bu zerreciklerinde parçalanması halinde her birinde yok denecek boyuttaki kuant denen çok büyük, hatta sonsuz denebilecek kadar güçlü enerjili ışık zerrecikleri ortaya çıkmaktadır. Nükleer fizikçiler bu konuda çok büyük çalışmalar yapmaktadırlar.
Allah cc, "Zatımızda gizli bir hazine idik, bilinmekliğimizi istedik, insanı yarattım" demektedir. (Azimüşşan olduğu için çoğul olarak kelimeleri kullanmış. Yanlış anlaşılmaması için şöyle tercüme edelim, "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim, insanı yarattım.")
Yaratmağa karar verdiğinde Rabbil âlemîn, evvelâ gayesi olan nihai ürünün modelini, insanı (ruhu) yarattı diye düşünebiliriz. (Allâhu A'lem) İnsanın vazifesinin en önemlisi ne imiş? "Rabbini bilmek" değil mi?
Allah c c, "Ben ins ve cins'i bana ibadet etsinler diye yarattım" demektedir.
İbadetlerimiz insanın Rabbini bilerek zikretmesi, ve O'na şükr etmesi, teşekkür etmesi demek değil mi? Düşünelim; birisi bize bir çay ikram etse, ve kendisine teşekkür etmesek kabalık ve nankörlük etmiş oluruz değil mi? Her şeyi, bilinen bilinmeyen her varlığı, insanın hizmetine veren ve onu eşref-i mahlûk olarak vasıflandıran Allahımıza şükr etmeyi, teşekkür etmeyi beceremezsek ne kadar aşşağılık bir dereceye ineriz! Değil mi? Aman böyle bir gafletten Rabbim bizleri korusun. (Esfele safilin derecesi) Değerli insanlar, inançlar iki aşamalıdır. Birinci aşaması taklidi imandır. İkinci aşaması aklını kullanarak, inceleyerek insanların vardığı iman durumudur ki buna da tahkiki iman denir. Taklidi iman ile din öğrenilir. Tahkiki iman ile olgunlaşır. "Taklidi imandan, tahkiki imana geçmek her mümin ve mümine için farzdır" diye uyarılmaktayız. Kur'an-ı kerimde "aklımızı kullanmamız ve tefekkür etmemiz gerektiği hususu" çokça ikaz edilmekte ve emr edilmektedir. Zaten, inançlarımızın tam olabilmesi için, Akıl – Fikir – Zikir – Şükür sırası ile her varlığı ve her olguyu düşünüp değerlendirmemiz bizlerden isteniyor. Yâni;
Ve böylece ilâhi san'atı her baktığı şeyde görerek tekrar tekrar akıl-fikir-zikir-şükür merdivenlerinden çıkarak olgunlaşacak, huzura kavuşacak ve mânevi alanda yükselecektir.
Yetmişbin basamaklı bu merdivenlerden bir ömür boyu acaba kaçıncı basamağa kadar çıkabilmeyi başaracağız.
Değerli çocuklar ;
Biz daha evvel Cennet'te oturuyorduk. Çok itibar görüyorduk. Çok zengindik. "Bir tek sabır sorusu" ile imtihan edildik. Sabredemedik. Beceremedik. Âsi olduk. Dünyaya indirildik. Hadi çalışın kazanın. "Çalışmadan yemek yok, rahat yok" size dendi. "Sabır ve söz tutma" imtihanı soruları çoğaltıldı. Geçer not alanlar tekrar Cennete çıkacak. Sınıfta kalana bütünleme sınavı şansı verilmeyecek. Doğru cehenneme sürülecekler. Orada kaç yıllık cezası varsa onu çekecek. Hüküm kesinleştikten sonra af yasası çıkmıyor. Aklını kullan ve istediğin yere git. Serbestsin. İster Cennete, ister cehenneme git. Tam anlamıyla özgürsün.
Değerli kardeşlerimiz;
Toplumumuzun güzel bir adeti var. Bazen sevinçlerimizi, bazen kederlerimizi paylaşabilmek için toplanıp, “Mevlid-i Şerif ve Kur’an-ı Kerim” okutturup “dualar” yaparız. Gelen misafirlerimize gülsuyu serperek, özel bir şekilde paketlettiğimiz mevlid şekerinden veririz. Bazen yemek te ikram ederiz.
Bir kaç gün sonra o toplantıyı unuturuz.
Bazen de seçtiğimiz bir kitabın arka kapağının içine duamızla ilgili «olayı, tarihi ve ismimizi» yazarak misafirlerimize dağıtırız. Böylece hediye kitabımız uzun yıllar bazen duaya, bazen de o anın yaşanmasına vesile olur.
Sitemizde tam metnini verdiğimiz “MEVLİD-İ ŞERİF’in Açıklaması ve Şiirsel Anlatımlar” adlı cep kitapçığımız (9,5cm X 13,5cm X 0,6cm) dan bir mevlid cemaatine 300 adet dağıtarak denedik. Çok ilginç ve değerli bulduklarını söylediler.
Yapacağınız mevlid okumanız ve duanızda, misafirlerinize bu kitabımızdan dağıtmayı düşünürseniz, anlamlı ve değerli bir armağan vermiş olacaksınız.
İki (2) YTl olan satış fiatımızdan talep miktarına göre indirim yaparak, kargoyla kitapları adresinize gönderebiliriz.
Bismillâhirrahmanirrahîm Kitap olarak basmayı henüz düşünmediğim Bu bölümün Önsözü (Bu bölümüdeki yazılar, kaynak göstererek alıntı yapılabilir.) Ömrümün sonbaharını yaşadığım bu günlerde, edindiğim bazı birikimleri gelecek nesillere aktarmayı düşündüm. Hayatta hiçbir bilgi çok kolay elde edilemiyor. Bilgiye sahip olabilmek için, evvelâ uygun bir alt yapının sahibi olabilmek gerekli. Önemli bir gözlemim de, insanların bilgileri sadece gerekli kullanımlar için edindikleri, işin düşünce ve tefekkür boyutuna çok az değer verdikleri hususudur. Bu bölümde, iddiasız olarak kendi düşüncelerimle biçimlendirdiğim olayları ve yaşamımdan kesitleri sizlere sunmak istiyorum. Eğer okuyanlara bir faydam olabilirse sevinirim.
1 - Abdest konusunda ilginç bir gözlem ... Dinimizin emirlerinin hikmetlerini, sebeplerini ve faydalarını çoğunlukla tam olarak bilemeyiz. Şunu iyi biliyoruz ki dinimizin emirleri mutlaka bizlerin menfaatinedir. Bizler için o emirlerde pek çok faydalar vardır. Bizlere düşen görev dinimizin emirlerini aynen uygulamaktır. Meselâ şu şekilde abdest alın. Su yoksa şu şekilde teyemmüm edin diye emrediliyor. Hikmetinin birazını olsun anlayabilecek kadar eğitimimiz, bilgimiz yok ise kendi bilgilerimize göre bunları değerlendirmeğe kalkarız. O zaman değerlendirmemize şeytan karışır ve bize yanlış değerlendirmeler yaptırır. Sonuçta kaybeden biz oluruz. Abdest alırken, vücudumuzun açık ve en çok kirlenen yerlerini yıkayarak temizlemiş oluruz. Doğru. Peki, teyemmümde neyi temizliyoruz, farkında mıyız? Statik elektrik hakkında kısa bir bilgi verelim. Naylon kazağımızı veya gömleğimizi çıkarırken, çıtırtı sesi duyarız. Hatta karanlıkta çıkarırken o çıtırtıların ışık verdiklerini görürüz değil mi? İşte o ışımalar birikmiş statik elektriğin diğer değdiği yerlere boşalmasıdır. Kavgalı hırslı ve tartışmalı ortamlarda havanın elektriklendiğini söyleriz. Doğrudur. Hatta hırslanıp, bağırıp çağıran adamların yüzlerinin kızardığını ve kontrolsüz davranışlara girdiklerini de hepimiz biliriz. Meşhur bir ata sözümüz var “Hırs gelir yüz kızarır, hırs gider yüz kararır” Biliyorsunuz, büyüklerimizin öğüdü, “Çok hırslandığınız zaman gidip bir abdest alın. Sonra kavganıza devam edin” dir. Çünkü abdest alınca sinirlerimiz iyice yatışır ve bizde aklımızı kullanarak davamızı savunmağa başlarız. Bilhassa hareket halindeki cisimlerin uç noktalarında statik elektrik birikmesi olur. Bizim vücudumuzun uç noktaları neresidir? «Başımızın tepesi, Burnumuz, Kulaklarımız, çenemiz, hatta boynumuz ile Kollarımızın uca yakın kısımları, ayaklarımızın bilekten sonrası» oluyor değil mi? Dikkat edersek vücudumuzda statik elektrik birikmiş olan bölgeleri yıkayarak; Oralarda biriken elektriği suya vermiş oluyoruz. Teyemmüm yaptığımızda ise toprağa veriyoruz. Teyemmümdeki yaptığımız işe dikkatli bakarsak, ellerimizi "statik elektriği boşaltmağa uygun bir zemine" vuruyoruz. Uzuvlarımızı sıvazlayıp, ellerimize yüklediğimiz statik elektriği tekrar o zemine vurarak boşaltıyoruz. Ve böylece imkan nisbetinde statik elektrik boşaltılmasını sağlıyoruz. Bir arkadaşımızın yazıhanesinde, kablonun üzerine yaklaştırıldığında kabloda elektrik varsa ucundaki minik neon lambası yanmaya başlayan «Elektroskop marka pille çalışan faz kontrol kalemi» denen tükenmez kalem görüntüsünde, plastikten basit bir alet gördüm. Abdestsizken, “Abdest alırken yıkadığımız uzuvlarımıza” dokundurduğumuzda lambası yanıyordu. Abdest aldıktan sonra aynı yerlere dokundurduğumuzda yanmadığını gördüm. Konuyu elektrik ve elektronikle meslek olarak veya amatör olarak ilgilenenlerin ilgisine sunuyorum. Hem düşündürücü ve hem de eğlenceli bir deney oluyor. Konuyu uygulayarak, “görenlerin dikkatlerini” (tefekküre) düşünebilmeye de çekebilirsiniz. Statik elektriğin bilinmesi her halde yakın çağımızın işi olsa gerek. Allah cc «Zatımızda gizli bir hazine idik, bilinmekliğimizi istedik, insanı yarattım» demektedir.
2 - Ezan, Türkçe Ezan ve Ezanın anlamı hk. Ezanda geçen kelimeler: Toplamı on adet kelime, (sözcük diyelim)
3 - Değerli arkadaşlar;
4 - Kur'an-ı Kerîm "yaşam rehberi" dir. Dini ve yaradılışı kavramanın ana kaidesi, kuralı bilmektir değil mi? Bir öğretenden öğrenmeyen, Okuma yazma da bilmeyen bir kişi okuyamadığı kullanma klavuzundan, broşüründen ne kadar faydalanabilir ki! Okuma yazma bilipte, kullanma klavuzlarını okumadan çöpe atan ve o cihazı kullanmağa kalkışanın, okuma yazma bilmeyenden ne farkı kalır? Meslek sahibi eğitimli, yüksek eğitimli arkadaşlara sesleniyorum; "Lütfen mesleki bilgilerinizle, ilminizle dininizi tanıyarak" inancınızı kuvvetlendiriniz. Size <o imkânı veren ve ilmi yapmanızı sağlayan> sonra size çok müthiş hesaplar sorabilir. Anne ve babalarına isyan edenler, aslında kime isyan ettiklerini farkındalar mı?
5 - Değerli gençler, (11 aralık 2007) Her insanın, Dünyaya gelmesinde bir amaç ve ulaşılması gereken bir hedefi kaideten vardır. Hedefsiz bir insan, Okyanusun ortasındaki dümensiz bir gemiye benzer. Şimdi ŞÖYLE SORALIM: Doğan - büyüyen - yaşayan ölen insanoğlunun hedefleri bitti mi?... Biraz da Meslek sahipleri olarak bizler ÖZELEŞTİRİ yapalım. Kısa bir öğüt olarak diyelim ki: Değerli insanlar; herkes, «ömür su gibi akıp gidiyor» diyor. Akıp giden bu ömrün hakkını verelim. Akıp giden ömrümüzden, burada kullandıklarımızla yetinmeyip, sonsuzluk yurdunda kullanmak için de kaplarımızı, depolarımızı doldurmayı unutmayalım.
6 - Çalgıcı – Müzisyen – Kemancı – Usta kemancı – Viriyöz kemancı Nikolai Pagannini büyük bir keman virtiyözü imiş. Kemanına öylesine hakimmiş ki bir konserinde, konser vermekte iken, kemanının bir teli kopmuş. Üstat hiç bir şey olmamışçasına çalmağa devam etmiş. Biraz sonra kendisi bir tel daha koparmış. Üstat yine konserine mükemmelen devam etmiş. Tek teli kaldığında bile devam ederek konserini tamamladığında salonda saatlerce alkışlanmış. Musiki ve keman eğitimini okullarda vede özel kurslarda yasaklarsanız, alaylı kemancılardan virtiyöz çıkmasını bekleme gafletine düşersiniz. Kendi kendine birşeyler öğrenmeğe çalışanlarla da dalga geçer, onları aşağılamağa çalışırsanız, ne yaptığınızı acaba ne zaman fark edebileceksiniz. Birileri, eğitimleri engellenen insanları basitlik ile suçlarken, kendileri neden aynaya bakmasını bilmezler? 7 - Kızım Dîdem'in ölümünün 40. günü mevlütünde 14/06/1999 da «mevlüt şekeriyle beraber dağıttığım, Pamuk yayıncılığın yasin ve dualar kitabına fotokopisini yapıştırdığım» yazım. Cebrail (A.S) mı, Rabbimiz , melekler içinde en güzel bir surette yaratmış ve kudret aynasında kendisini seyrettirmiş. Cebrail (AS) kendi güzelliğini görünce hemen (bir ahiret günü süren) iki rekât namaz kılıp yaradanına şükretmiş. Ya biz ne yaptık? Kendimizi aynada seyredip te Yaradanımıza hiç şükredebildik mi ? ... Ya Rabbi! bize hakikatleri görecek, kâinat kitaplarını okuyabilecek göz, duyabilecek kulak, irdak edebilecek akıl ver. Allah (cc) insanların gayret göstermelerini, cehd etmelerini, çok çalışıp "iyi, örnek, ahlâklı, bilgili, güçlü, ilim sahibi" olmalarını istiyor. "Bir ömür" boyu kendimizi yenilemeliyiz. İki günü birbirine eşit olan ziyandadır. "Neden gününü boş geçirdin?" diye bizlere sorulacak. Mazeretimiz kabule şayan mı? Unutmayalım ki tembellik mazeret olarak kabul edilmiyor. Cehd ediniz, Azm ediniz. İlim öğrenmeniz büyük cihattır. Harpler küçük cihattır. İlim öğrenmeniz uzun yıllar büyük gayretlerle, bir çok güncel zevklerden fedakârlıklar edip zamanı iyi kullanabilmekle, bize zor gelen konuları bile inatla, sabır ve sebatla öğrenmeğe gayret etmekle oluyor: Unutmayalım ki "hiç bir gayret ve emek" karşılıksız kalmaz. Herkes emeklerinin karşılığını, ücretini mutlaka alır. Bu dünyada da alır, Sonrasında da kat kat alır. İnsanlar, "İlâhi bir duyguyla iç güdüyle" sevdiklerine daima ikramda bulunurlar. Tebessüm bile ikramdır. Güzel bir söz, bir selâm, ikramdır. Eğer elimizde bir şey varsa, ondan, sevdiklerimize ikram ederiz. Değil mi? Sonsuz güc ve kudretin sahibi olan, Gani olan, çok zengin olan, her varlığın sahibi olan Rabbim bir kulunu severse; ona vereceği ikramın büyüklüğünü ömür boyu düşünsek bile idrak edemeyiz. Ey Rabbimin en güzel surette, "Ahsen'i takvim" de yarattığı insanlar: Allahın selâmı, ihsanı, bereketi üzerinize olsun. Çokca faydalanasınız.
1955-56 öğrenim yılında Beyoğlu Ticaret Lisesinde, Coğrafya öğretmenimiz, sayın Sadi Arseven beyin anlattığı, unutamadığım fıkralarından birini sizlere de sunmak istedim. 9 - "DEVENİN AFFETMEDİĞİ HAKKI" Nakliyeciliğin hayvanlarla yapıldığı, motorlu araçların icadından evvelki bir zamanda, delikanlı biriktirebildiği parayla genç bir deve satın almış. Şehir içi ufak tefek nakliyelerle işe başlamış. Gayret etmiş, düzgün çalışmış, çok çalışmış. Develerinin sayılarını çoğaltmağa başlamış. Gün olmuş, koca bir kervanın sahibi olan tanınmış bir nakliyeci olmuş. (Belki gençlerimiz anımsayamayabilirler. Deve kervanlarının en önüne bir eşek yürütülür. Öndeki devenin yuları eşeğin semerine bağlanır. Diğer develerin yularları da birbirlerine bağlanır. Kervanlar o şekilde yola koyulurlar.) Bu hikâyeyi 50 yıldır anımsarken, eşref-i mahlûk olarak yaradılanlardan biri olduğum aklıma geldiğinde, «hayat kervanında bir deve olmayı kabul ettikten sonra, önündeki eşeklere tahammül etmemenin ne anlamı olur» diye çokçana düşünmüşümdür. Devenin affedemediği durumu acaba bizler fark edebildik mi. Kervanda bir deve olmayı marifet sayanların, önlerinden gidene zaten herhangi bir itirazının, siteminin olması çok anlamsız olurdu.
"Rahmetli Babam'dan çocukluğumda dinlediğim bir fıkra" 10 - KAHVE GETİREN AKILLI KEDİ; Hükümdara bir kedinin terbiyecisi ve kedisi anlatılmış; Parayı gördüğünde her türlü insani ve dini değerleri bir tarafa itip paranın üzerine çullananların bu kediden ne üstünlükleri olabilir ki? ...
11 - İslâmi kimliğini aldatmak için kullanarak, ancak münafıkların yapabileceklerini yaparak beni zarara uğratan ve sıkıntıya sokan adama duam.... İbrahim B..... ,
12 - Değerli arkadaşlar, 23 nisan 2008, Kurtköy Trabzon hurmasını hepiniz biliyor olmalısınız. Hani şu portakal büyüklüğünde, açık turuncu renkteki meyveyi konuşalım istedim... Sonbaharda ağacının üzerinde meyveleri tam büyüklüklerini ve renklerini alır. O zaman ağacın herkesin ilgisini çeken çok güzel ve alımlı duruşunu gıpta ile seyrederiz, değil mi? Ağaç o meyvelerini yetiştirmiş olmanın heyecanını ve gururunu keşke duyabilmiş olsa idi. Bizler biliyoruz ki türlü türlü nebatatın, renkleri, kokuları, meyveleri, çiçekleri hakkında ilâhi proğramları dışında bir anlayışları yoktur. Bütün o güzellikler Allah cc nin biz akıl ve irade sahibi kullarına ikramıdır. Anlayabilen salih kullarına ne mutlu!... Bu Trabzon hurmasını ilk defa yemek isteyen biri, olgun meyve görüntüsüne aldanıp, yanlışlıkla henüz olmamış bir hurmayı ısırır sa, o kişiye yıllar yılı bir daha hurmayı zor tattırırsınız. Halbuki o meyvenin olmuşu, fevkalâde güzel, lezzetli ve tatlıdır. «Düşünmeden öğrenmek faydasızdır» derken, "acaba bizler bu konuda hangi konumdayız" diye bir öz eleştiri yapabiliyor muyuz? Ve Soralım: Allah c.c. Insanları yâni bizleri niçin yarattı ve bizlerden neleri niçin istiyor? Cennet - cehennem ve Allah c.c. nin emirleri hakkında neler düşünüyoruz. Bu konunun ciddiyetinin boyutunu iyice kavrayabildik mi? Sonumuzu düşünebiliyor muyuz? Yoksa Konfiçyüs'ün dediği gibi düşünmeden öğrendiğimizi sanmak gafletine mi düşüyoruz? Ve yine soralım: Pozitif ilim ile din karşıt mıdır? Yahut şöyle diyelim; din bilimi reddeder mi? Allah c.c."hiç kimseye götürebileceğinden fazla yük yüklemediğini" söylüyor. Bu günkü sözlerimiz daha çok lise ve lise üstü eğitimi olan kardeşlerimizedir. Konumunuzun sorumluluğunun bilincinde olmalısınız. Ömür en çok seksen veya yüz sene diyelim. Çok hızlı bitmektedir. Takvimlerimizden neden her gün bir yaprağı koparıp atıyoruz. Çünkü o yaprağın da ömrü bir günde bitmiştir. Rabbil âlemin "bilinmekliğimizi istedim ve insanı yarattım" demektedir. Siz yaradanınızı bilmek için hangi çalışmalarınızı yapmaktasınız? Bilmenizin yolu «akıl – fikir – zikir – şükür» basamaklarından gereklerini yaparak bir üst kata devamlı çıkmakladır. Yetmiş bin katın şu anda kaçıncı katında olduğunuzu sanıyor sunuz? Ve sizce yeterli mi? Değerli kardeşlerimiz; Türkiye bilimsel ve teknik araştırmalar kurumu yani tübitak'ın çıkardığı BİLİM VE TEKNİK dergisinin nisan 2008 sayısında Fizik devrimin eşiğinde diye bir başlık atılmış. Ve maddenin yapısı hakkında devrim sayılabilecek bilgilere ulaştıklarını bu bilgiler ışığında fiziğin yeniden yapılandırılacağını yazmaktadır. Atomun, protonun, nötronun, elektronun yapılarını ve kuantum parçacıklarının yapılarını ve o zerreciklerden birinin içinde 173 milyar elektron volt kütlesi olduğu vesaire anlatılmaktadır. Bu zerreciklerin ışık zerrecikleri olduğunu anlatmaktalar. Bu muazzam buluşu gördünüz mü? Binbeşyüz sene evvel kur'an-ı kerîmde anlatılan olayı keşfetmişler. Sağ olsunlar, yüzlerce yıl daha anlayamayabilirlerdi? Bu dergide anlatılanları anlamağa çalışmak, anlayabilecek kadar öğrenimli olanlarımız için çok önemli olsa gerek. İşte size bir kur'an mucizesi daha!... Ne diyor Rabbil âlemin " biz evvelâ ışığı (Nur-u Muhammediyi) ve o ışıktan da güç ve kudretimizle (enerjimizle) tüm maddeleri ve âlemleri yarattık" İşte bu konunun genişçe incelendiği dünyanın sayılı bir bilim dergisinden sizlere bahsettik. Lütfen bilim ve teknik nisan 2008 sayısını okuyunuz, camilerimize getiremediğiniz eğitimli evlâtlarınıza ve eğitimli arkadaşlarınıza anlatınız. Belki onların iman etme konusundaki tereddütlerine bir çare sunmuş olmanın sevabını, yâni ahiret için geçer akçe ücretini almış olursunuz. Selâm (kelimesinin lügat anlamı) = Ayıplardan, afetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma. (Abdullah Yeğin, Yeni lügat Shf.618) Esselâmu aleyküm veya Selâmun aleyküm = "Allah size her türlü selâmet versin. Allahın bütün nimetleri üzerinize olsun" anlamında büyük bir duamızdır.
13 - << Kur'an-ı en iyi tanıtacak fikre bir kilo altın! «Açılmış olan bu yarışmanın maddi ödüllü kısmı belki geçmişte kalmış olabilir. Ancak konu galiba çok uzun yıllar gündemde kalacak.» Sitemi ziyaret edip, buralara kadar okuyan ziyaretçilerime teşekkürlerimi sunarım. Şayet vaktinizi boşa harcattımsa hakkınızı helâl etmenizi rica ediyorum. E. B.
|